27 Temmuz 2009 Pazartesi

SONSUZA DEK!

Gülçe ; 17 yaşında Trabzon da doğmuş ve büyümüş çevresi tarafından çok sevilen, arkadaşları arasında lider kişiliği olan, çabuk sinirlenen ve sinirlenince ne sölediğini bilmeyen, çalışkan,, başarmak için elinden geleni yapan, arkadaş canlısı,sevecen bir kişiliğe sahiptir.Tamer ; 16 Yaşında Giresun doğumlu Ordu da yaşayan o da gülçe gibi çevresi tarafından çok sevilen,Futbol oynamayı çoook seven, kıskanç, kendini hiç beğenmeyen, şakacı,sevecen, aniden sinirlenip ne söylediğini bilmeyen, arkadaş canlısı, Her soruca kendince bir cevap üreten bir tiptir.Gülçe Anlatıyor ; -Bir sonbahar akşamı...yağmur yağıyor yine şehrime,ılık bir rüzgar esiyor.Bense gelecek endişesiyle unuttuğum herşeyi anımsamaya çalışır gibi pencerede yağmurun ve rüzgarın dansını izliyorum usulca.Yıldızları görmeye çalışıyorum umutsuzca...Sonra bir uçak geçiyor ve onunla 'bay doğru'ya selam gönderiyorum.Saçma geliyor çoğu arkadaşıma.Çoğu aşkın deneyip yanılmak olduğunu düşünüyor ve aşkı karşılıklı çıkar ilişkisine dayandırıyorKonuşacak yeni birilerine ihtiyaç duymuştum;beni tanımayan ve tanımadığım insanlara...Arkadaşlarım ve ailem yetiyordu aslında bana fazlasıyla.Ama yine de dünyanın herhangi bir yerinden herhangi biriyle sohbet etmek de iyi gelebilirdi can sıkıntıma.Chat buna iyi bir çözümdü açıkçası.Biriyle tanıştım nicki 'TMR've benimkiyse 'princess_ice'tı.Sohbet gerçekten çok güzeldi ve boyuneğmeyen asi sorgulayışlarımı unutturmuştu bana nedensizce.Mail adreslerimizi almıştık birbirimizin .Ama ikimizin de dersleri ağırlaşıyordu gitgide.Bu yüzden ben nete yalnızca iki ayda bir ona mail atmak için giriyordum ve ondan gelenleri okumak için .Sonra okullar kapanınca tekrar görüşmeye başladık,saatlerce sohbet ediyorduk asla sıkılmadan .Birbirmizin resimlerini görmüştük ve işte o anda ondan çok etkilenmiştim.Bir gün bir mail aldım ondan.Mailde benden çok hoşlandığını yazmıştı.Ben de ondan hoşlanıyordum en az onun kadar.Ve günler geçtikçe farkettim ki bana öğretiyor ve yaşatıyor bilmediğim tüm güzel şeyleri meğer bay doğruyu bulmuşum.Otobüste,yolda,okulda,sinemada,belki de bir cafede karşılaşabilirdik seninle ama bay doğruyu chatte bulmak bana çok imkansız geliyordu.Çünkü ben bunun yalnızca Meg Ryan filmlerinde olabileceğine inananlardandım.Yanılmışım...Listen to me all of the world!!!!PRINCESS_ICE LOVES TMR FOREVER....Tamer Anlatıyor ; - O gün akşmında her zamanki gibi iftardan sonra mynete girmiştim. Sırf zaman geçirmek için zaten Birazdan müşteriler iftarını açar açmaz kafeye üşüşürdü. Namaza gideceğim diye evden kaçan gençler, serseriler birazdan gelirdiler zaten. Mynete nikimi TMR (TaMeR) yazarak girdim ve princess_ice nikli birisini gördüm buz prenses niki bana garip gelmişti. Neden acaba bu niki kullanıyor diye merak etmiştim. En iyisi kendisine sormak dedim içimden. Tanışmamız böyle başladı. Onun zamanı kısıtlıydı annesi babası nete girmesine çok fazla isin vermiyordu. Biraz kendimizi tanıttıktan sonra ben Gülçe'den msna dresini istedim yok dedi mail adresini verdi. Daha sonra mailleştik. Gülçe'ye mail yazarken diğer mail yazdıklarıma oranla kat kat daha çok şeyler yazıyordum. Sanki ona herşeyimi anlatmak istercercesine. Sonra ikimizn de dersleri yoğunlaştı maillerimizi daha seyrek gelmeye başladı . En son maili yılbaşında almıştım .daha sonra cevap gönderdim cevabımı mayıs ayında almıştım. Attığı mailde yeni msn adresi aldığını sölemiş ve adresini vermişti hemen kişi listeme ekledim ve şansıma hemen oturumu açtı. Biraz sohbet ettik eski günleri konuştuk sorna ben ona kameramı açtım o bana resmini gösterdi. Gülüşü ve gözleri beni çok etkilemişti. Ama ilk başta "Zaten nettesiniz arakdaşlıktan başka bir şey olmaz" diye düşündüm. Biraz sohbet ettikten sonra çıktı. Bende kuzenim çiğdeme çok güzel bir kızla tanıştığımı söledim. sonra bir gün msne Gülçe geldi ve kamerasını açtı. Gülçe'nin Canlı halini görür görmez çarpılmıştım adete çok güzel gülüyordu . ona yazı yazarken ellerim titriyordu. Çiğdem de yanımdaydı ona da gösterdim Gülçe'yi gerçekten güzelmiş dedi. Derslerimiz yavaş yavaş bittiği için daha sık görüşüyorduk. Gülçe o gün yine kamerasını açmıştı ve kamerayı açınca onun nefes alışını hissedebiliyordum sanki çok haycanlıydı kameradan görebiliyordum. Sanki içinde Depremler oluyordu. O gün bana babasının nete girmesini yaqsaklayabileceğini sölemişti. Çok üzülmüştüm ve ertesi gün babası bilgisayarın internet bağlantı kablosunu almış. Müdürü olduğu okula götürmüştü. İkimize çok üzülmüştük Gülçe " internet kafeden girmeye çalışırım gücüm yettiğince" demişti. Ama bu Tamer'e yetmiyordu ki Gülçe'ye tam da alışmıştı. Sonra Gülçe daha fgazla dayanamaıp gitmiş babasının aldığı kabloyu baika bi yerden satın almış ve kabloyu takmış ve hemen msn'e girmiş benimle konuşaiblmek için oysa bende tam o sırada halısaha maçımız var önceden belirlenmiş maça gideceğim. Bir taraftan herkes çağırıyor maça geç kalıcaz diye, b,r taraftanda güleç senin için geldim diyor. Ben şok oldum gülçenin geldiğine sonra maça gitmem gerektiğini söyledim hemen sinirlenip" zaens enin için bişey ifade etmiyorum iyi git" gibi sözler etmişti ben de gece maçtan geldikten sonra sana bi mail atacağım ve hiç yapmamış olduğum bişeyi sölicem sana dedim" biraz olsun gönlünü almıştım . Evet hiç yapmadığım birşeyi yapacaktım ilk defa bir kızdan hoşlandığımı söyleyecektim hemde o söylemeden. Daha önceden hep karşı taraf derdi senden hoşlanıyorum diye. Maçtan geldikten sonra Gülçeye mailimde ondan çok hoşlandığımı anlattım. sonra gülçe bende senden çok hoşlanıyorum dedi ve ilişkimiz başladı geceleri konuşuyorduk msnde gülçe'nin babası izin verdiği kadar, benim kafeyi kapatma vaktim gelene kadar. Daha sonra birlikteliğimizi ikimizde yakın arkadaşlarımıza anlattık. Bazen olumlu bazen olumsuzyorumlar aldık açıkçası sadece paylaşmıştık. Onların fikirlerine ihtiyacaımız yoktu. tek sorunumuz ayrı şehirlerde yaşıyor olmamızdı. bu aşkımızın en büyük engeliydi ikimiz içinde.sonra ben köye gittim vakit bulduk Gülçe'ye telefon açtım. telefonda baya konuşuyorduk. Tamer köyde dağa "Gülçe seni seviyorum" yazmıştı taşlarla. Yazdığı dağ ağaçsız bir dağdı ve Tamer yazıyı yazdığı alanın küçük taşlarını temizleyerek yazmıştı. Yazı uzaklardan görülebiliyordu. Ama köye çok yapğmur yağdığından yazı giderek bozuluyordu.Ben Gülçe için hiç sevmediğim bişey(cep telefonu) aldım ve onunla konuşmaya başladık. Harika bir duyguydu. Telefon elimden düşmüyordu. akşama kadar gülçe ile konuşuyorduk sadece akşam mı tabi ki hayır gece sabaha kadar. Benim kontörüm bittiğinde Gülçe bana mesaj attı ve eğer beni çok seviyorsan uzun çağrı yap az seviyorsan kısa çağrı. uzun -kısa çağrı oyunu başlamıştı. Bou oyun biraz sürdükten sonra gece Gülçe Yataktayken telefon açar. Tamer biraz anlatır daha sonra sen neden konuşmuyorsun diyince gülçe telefonu kapatır ve annem babam yataktayken konuştuğumu öğrenirse hiç iyi olmaz der. Daha sonra ben konuşur gülçe dinler tamer konuşur gülçe dinler, Tamer konuşur gülçe dinler ,, Daha sonra tamer Gülçe'den istediği şarkıyı kendisine mesaj oalrak yazmzsını ister. Gülçe Kayahan'ın Seninle Herşeye varım ben şarkısını ister. Tamer de ona söyler. Daha sonra başka bir şarkı istemesini söyler tamer. gülçe'de Haluk Levent'Cumartesi şarkısını ister Tamer bunu da söyler. Fakat bu sırada tamerin sarjı bitmektedir ve şarj cihazı da int. cafede kalmıştır. Gülçeye bunu söyler gülçe inanmıyordur." Tabi sıkıldın uykun da geldin bu yüzden uyduruyorsun" der Tamer inandırmaya çalışır. şarjı biraz daha idare etsin diy güç tasarrufu yapar. Sırf gülçe ile 2 sn daha konuşabilmek için.. Zor şey gülçeyi inandırır daha sonra telefon kapanır ve gece saat 2:30 3 gibi uyurlar.Ertesi gün de Akşama kadar telefonda konuşurlar. Gülçe bu sefer tamerden gece ona masal anlatmasını ister. Tamer de kabul eder. Sonrainternetten masal arar tamer gerçek aşk hikayelri derken bulamaz. Gülçeden hangi masalı istediğini sorar ve Rapunzel masalını ister. Tamer masalı bulur ve gece Gülçeye okumak üzere Yazıcıdan çıakrtır. Daha sonra Uyuyan güzeli de okumak için çıkartır. ve Tamer bir gerçek hikaye bulur. Kendilerininkine az da olsa benzeyen bir hikaye . Sanalda başlayan aşkın hikayesi. Tamer merak eder ve gülçeye okumak üzere Yazıcıdan çıkartır. Gece Hepsini teker teker Tamer okur. Kendi hikayelrine azcık da benzeyen hikayeyi de okur ve Biz de hikayemizi yazalım mı herkes bilsin ne olacak ki der tamer gülçe de kabul eder (:Sonra Gülçe konuşamadığı için onunla bir oyun oynar tamer. Örneğin ; Ben soru soruyorum " Yarın için bir planın var mı " Cevap için eğer planı varsa telefonun tuşlarına bir kez, Eğer planı yoksa iki kez, Eğer soruyu anlamadıysa 3 kez tuşlara basıyor Gülçe. ikisi de çok eğleniyorlar bu oyundan. Daha sonra kontör bitiyor ve gece uyuyorlar. Bu sabah ta ikisi birden öykülerini yazıyorlar. Aşkımız bitmez bizim onun için üç nokta koymak istiyorum.SONSUZA DEK ...

25 Temmuz 2009 Cumartesi

....


Üşüyorum:hüzün şarkıları söyleyen bir Sonbaharın zemheriye dönüşmesinin verdiği, fani bir üşüme hissi değil bu sevdiğim ve ellerim buz kesmiş olmasına rağmen, ıssız bir gecede yokluğuna mahkum bir ruhla seni yazarak unutuyorum üşümüşlüğümü...Yoruldum artık biliyor musun? Tek taraflı bir hayatı omuzlamaktan, hayatın yükü altında ezilmekten; birilerini arayıp sormaktan, anlatamayıp dinlemekten, sevmekten, seni beklemekten, her yeni güne belkilerle başlamaktan, sadece hıçkırıklarımı kendim duymalarımdan yoruldum ve sefaletin zincirleriyle hapsedilmiş bir aşkın yalnızlığında tükendim. Sabret diye diye erittim sabır taşlarını, bir an ümitsizliğe düşsem hayalin çıktı karşıma, gözlerine baktım ve kendimi yerli yerinde bulunca güzel gözlerinde, güç aldım acıların binlerce çeşidine karşı ama sabredecek gücüm kalmadı, hayalinin gözlerinde duramadım sevgili.Oysaki nasılda ihtiyacım var sana, bilemezsin. Sarılsan bana bir annenin evladına gösterdiği o kutsal şefkatle, başımı göğsüne yaslasam ve yiten ümitlerimin ayak seslerini duysam kalbinin atışında, içine düştüğüm çaresizlikle birlikte sana sımsıkı sarılırken, sıcaklığını hissedip boğazıma düğümlenen ve içimde yankılanan hıçkırıklarımı özgür bırakıp ağlasam. Sen saçlarımı okşasan bir babanın nasırlı elleriyle oğlunun saçlarını okşadığı gibi ve ben içimdeki zehiri nehir misali akıtsam ne güzel olurdu sevgili. Ama yoksun işte ve ben bunların hepsi bir hayalden öteye gidemiyor, ne acı değil mi? Dostlarım, bugüne dek hayatıma giren tüm sevenlerim, değer verdikçe canımı alan sevdiklerimin yokluğu kadar gerçek yokluğun...O kadar yalan ki insanların gülümsemeleri, o kadar menfaatperest olmuş ki yeryüzünde herhangi bir anı paylaştıklarım, artık alınacak bir canım, bir parçam kalmadığı için bir anda yok oluverdiler. Bir fotoğraf geldi gözlerimin önüme şimdi, kimdi hatırlamıyorum o fotoğrafı çeken, hatırladığım tek şey var ardında akbabanın olduğundan habersiz bir Afrikalı çocuğun çaresizliği ve resmi çeken kişi intihar etmişti sanırım o anı o karede ölümsüzleştirdikten sonra... Çünkü o çocuk ruhunu akbabaya teslim etmişti. Çaresizliğim o Afrikalı çocuğun ki gibi ve azabım o fotoğrafçınınkiyle aynı derecede acı verici, sevdiğimi sunduğum kim varsa sevgili, hepsi birer birer o akbaba gibi olup çıktı. Ama ben şimdiye kadar savaştım hayalinin sayesinde, bir yerlerde var olduğun ümidiyle yaşadım, seni delice sevdim ve yokluğunda bile seni içimde yaşattım her nefes alışımda... Ta ki, bu yazıyı kaleme aldığım şu ana kadar dayanabildim, bu saate kadar sen gelmedin, ruhumu akbabalara teslim ediyorum, gelsen de kurtaramazsın artık...Herkes bayram sevinci yaşıyordu sevdiğim. Kim bilir sende yaşadın belki, kutlu olsun geçmiş bayramın ve gelecek olan bayramların ve ben bu bayram sabahı yine sessizce ağladım. Her bayramda olduğu gibi.... Kimsesizdim, çalmadım kimselerin kapılarını, kimsesizliğim kapımı çaldı, kapattım kendimi hücreme, gecenin karanlığına gizlenip çıktım dışarı gece saklar beni diyerek, kimsesizliğimle bayramlaştım, yalnızlığımın elini öptüm, sefaletimi bir tabakta sundum şeker tadında firari ruhuma...İçini karattım değil mi? Affet beni sevgili, inan ki bunun tek sebebi; kimsesizliğimden, kalabalıklarda bile yalnızlaşmamdan, sefaletimin bana sunduğu çaresizlikten ve bir sen kaldın bu çaresizliğin ortasında tek dayanağım, içimi dökebileceğim, yazarak yaşadığım bir sen varsın, sadece sen anlarsın beni, dilinde zehir zemberek kelimeleri cansız kağıtların bedenine aktarırken sıcaklığını hissettiren ve seni bana getiren kalemimden başka tek sen varsın beni anlayabilen, beni terk etmeyen bir sen kaldın. Affet!Sonuçta bende insanım, sana toz pembe bir dünya vermek, seninle toz pembe düşler kurmak isterdim. Gerçekliğinle el ele verebilseydim, iyi bir Ferhat olurdum ya da aşk ile yanmaların ötesine geçmiş bir Mecnun olurdum uğrunda, şüphen olmasın. Seninle gezmek isterdim, sen ne istersen alabilmek, gözlerine bakarak geceleri şiirlendirmek isterdim; bir yuvamızın olmasını, çocuklarımızın şen kahkahalarıyla şenlenmek, sen olunca yanımda üzülmelerin bile bir anlamı olurdu eminim. En çok neyi isterdim biliyor musun sevgili? Seni yazmak yerine yaşamak olsaydı kaderimde, ölüm kederlendirmezdi beni, doya doya yaşardım seni ve o an ölümsüzleşirdim.Kaç zamandır yokum kendimde, kaç zamandır yoksun. Ne ben alışabildim sensizliğe, ne tütün kokusu sinmiş odam alışabildi hayalinsizliğe... İnan çok gücüme gidiyor; öykülerimde can bulan kadınların senin yerine beni sahiplenmesi ve kimsesiz sokaklarda attığım her adımla sen uzaklaşıyorsun sanki, bunu düşündükçe, sensiz kalmak gücüme gidiyor sevgili. Gözlerimi açmak bile istemiyorum, sensiz bir güne başlayacağımı biliyorum ve onulmaz yaralar açıyor ruhumda, gözlerimi açmıyorum bende, tüm dünya beni uykuda biliyor, oysa uykuyu unutalı çok oldu.Hayalinde can bulan gülüşünü özledim. Kendimde unuttuğum ne varsa bulduğum hayalini özledim. Seni çok özledim, özlemlerim işgal edince yüreğimi, delice bir istekle, Neroncavari bir arzuyla bu şehri yakmak istedim, vazgeçtim daha sonra; eğer ateşe mahkum olursa bu şehir bende yanarım, bilmekteyim yanmaların acısını ama senin bu acıyı bilmeni istemiyorum sevgili. Sen yanmaları bilme, sensizliğimde yanmalarımı bilmediğin gibi... Bilme!Nasıl da huzursuzum. Evimin çatısına tüneyen bu baykuş, Azrail’in habercisi gibi, ölümün yaklaştığını haber veriyor sanki, annem hastalandı yine, ayağı tutmaz oldu. Ben çaresizim, sefilim ve sefaletime bir aşkla seni dahil etmekten, sonrasında kaybetmekten korkuyorum. Daha bin bir çeşit dert başımda, görsen tanıyamazsın beni, genç yaşta karlar yağdı saçlarıma... Sıkıntılarda sevinçlerin olduğu gibi biz insanlar için. Geçecek elbet bu günler, seni kocaman bir gülümsemeyle karşılayacağım bir gün sevgili. Bekliyorum seni, unutma beklemelerimi. Seni seviyorum.

lutfen gec kalmayın...


10. Sınıfİngilizce dersinde yanımda bir kız oturuyordu onun için 'benim en iyi arkadaşım' diyordum... ama ben onun ipek gibi saçlarına bakıp onun benim olmasını istiyordum... Ama o bana benim ona baktığım gözle bakmıyordu bunu biliyordum, dersten sonra kalktı ve geçen gün sınıfta olmadığı için o günün notlarını istedi ona notları verirken bana teşekkür etti ve yanağımdan öptü. Onu sadece arkadaş olarak istemediğimi bilmesini istiyordum, onu çok seviyordum ama söyleyemiyordum nedenini bilmiyorum ama çok utanıyordum...11. SınıfTelefonum çaldı, arayan oydu ve ağlıyordu bana aşkın nasıl kalbini kırdığını anlattı, beni evine çağırdı, yalnız kalmak istemediğini söyledi, bende tabiki gittim, koltuğa, onun yanına oturdum, güzel gözlerine bakmaya başladım ve onun benim olmasını diledim, 2 saat sonra Drew Barrymore'un bir filmi başladı ve onu izledik filmi izledikten sonra uyumaya karar verdi, bana her şey için teşekkür etti ve yanağımdan öptü. Onu sadece arkadaş olarak istemediğimi bilmesini istiyordum, onu çok seviyordum ama söyleyemiyordum nedenini bilmiyorum ama çok utanıyordum...Son SınıfMezuniyet balosundan bir gün önce yanıma geldi ve "çıktığım çocuk hasta ve partiye gelemeyecek" dedi, benimde çıktığım biri yoktu ve 7. sınıfta birbirimize söz vermiştik eğer çıktığımız biri olmazsa partilere birlikte gidecektik, "en iyi arkadaş" olarak. Ve partiye birlikte gittik, o akşam çok güzeldi, her şey yolunda gitti, partiden sonra onu evine kapısının önüne kadar bıraktım, kapının önünde ona baktım o da bana o güzel gözleriyle gülümseyerek baktı. Onun benim olmasını istiyordum... Ama o bana benim ona baktığım gözle bakmıyordu bunu biliyordum, bana "hayatımın en güzel zamanını geçirdiğini" söyledi ve yanağımdan öptü. Onu sadece arkadaş olarak istemediğimi bilmesini istiyordum, onu çok seviyordum ama söyleyemiyordum nedenini bilmiyorum ama çok utanıyordum...Günler, haftalar, aylar geçti ve mezuniyet günü geldi çattı...Sürekli onu izledim onun mükemmel vücudunu seyrettim. Diplomasini almak için sahneye çıkarken sanki havada süzülen bir melek gibiydi. Onun benim olmasını istiyordum... Ama o bana benim ona baktığım gözle bakmıyordu bunu biliyordum. Herkes evine gitmeden önce yanıma geldi ve ağlayarak bana sarıldı sonra başını omzuma koydu ve "sen benim en iyi arkadaşımsın, teşekkürler" deyip yanağımdan öptü. Onu sadece arkadaş olarak istemediğimi bilmesini istiyordum, onu çok seviyordum ama söyleyemiyordum nedenini bilmiyorum ama çok utanıyordum... Aradan yıllar geçti...Bir kilisedeyim ve o kızın nikahını izliyorum... evet artık evleniyordu, onun "evet, kabul ediyorum" demesini, yeni hayatına girmesini izledim, başka bir adamla evli olarak. Onun benim olmasını istiyordum... Ama o bana benim ona baktığım gözle bakmıyordu bunu biliyordum. Yeni hayatına girmeden önce yanıma geldi ve "nikahıma geldin teşekkürler" deyip yanağımdan öptü. Onu sadece arkadaş olarak istemediğimi bilmesini istiyordum, onu çok seviyordum ama söyleyemiyordum nedenini bilmiyorum ama çok utanıyordum...Yıllar çok çabuk geçti...Şu an benim bir zamanlar en iyi arkadaşım olan kızın tabutuna bakıyorum, eşyaları toplanırken lise yıllarında yazdığı günlüğü ortaya çıktı... Hemen günlüğünü aldım ve günlükte okuduğum satırlar şöyleydi..."Onun gözlerine bakarak onun benim olmasını diledim... Ama o bana benim ona baktığım gözle bakmıyordu bunu biliyordum. Onu sadece arkadaş olarak istemediğimi bilmesini istiyordum, onu çok seviyordum ama söyleyemiyordum nedenini bilmiyorum ama çok utanıyordum... Keşke bana beni bir kez sevdiğini söyleseydi..."

ÖLÜMSÜZ AŞK


Genç kız yine acılar içinde odasında yatıyordu. Henuz hayatının baharında ölümle yüz yüzeydi. Babası onu kurtarmak için gazetelere ilan vermiş, para teklif etmişti. Ama onun kalbinin teklemesi değil, kalbinin içindeki sızı ilgilendiriyordu. Sevdiği aklına geldi bir damla yaş daha döküldü gözlerinden. Ayrıldıklarından beri tam beş çile dolu yıl geçmişti. Aslında sevgilerinin arasına o kahrolası para girmişti. Hatırlıyorduda sevdiği ona birkeresinde:- Ben zengin değilim belki ama seni seven bir kalbim var. Sana sadece onu verebilirim, demişti.Zaten sevgiye muhtaç birisi başka ne isteyebilirdiki. Kendisini sevmesi yeterdi.O en çok Saçlarının dökülmesine üzülüyordu. Çünkü sevdiği öpmüş koklamıştı saçlarını. Her dökülen saç yüreğine bir hançer olup saplanıyordu. Şimdi tek isteği sevdiğinin son anlarında yanında olmasıydı. Ne olurdu onu birkez daha görebilse, onu birkez daha koklayabilse.Bu düşünceler arasında uykuya daldı. Babası heyecanlı bir şekilde kızının odasına girdi. " Müjde kızım,kalp bulundu " dediğinde kızının bir peri güzellliğinde, sevdiğinin özleminden ıslanmış yüzüne baktı ve çıktı odadan...Genç kız, bir hafta sonra kendine geldiğinde sanki başka bir dünyadaydı. İçinde acaip bir his vardı. Sanki bu dünya ona çok farklı gelmişti. Aklına yine sevdiği geldi. Kalbi eskisinden daha hızlı atmaya başladı. Kalbi değişmişti ama sevdiğini eskisinden daha çok sever olmuştu.Bir gece ansızın uyandı uykusundan kalbi çok hızlı atıyordu. Bu durum sürekli böyle devam etti.Doktora gitti, durumunu anlattı. doktor:- Bir aya kalmaz geçer, demişti.Ama aradan aylar geçmesine rağmen durum aynıydı.Birgün bahçeye çıktı Çiçekleri seviyordu. Kırmızı güllerin yanına gitti. Kalbi hızlı hızlı atmaya başladı. En çok kırmızı gülleri severdi. Çünkü sevdiği ona benzediğini söylerdi hep. Birden kapı çaldı. Kapıyı açtı kimse yoktu. Yere baktı bir mektup vardı ve onaydı. Mektubu açtı ve kalbi hızlı hızlı atmaya başladı. Bu onun kokusuydu. Koltuğuna zarzor oturabildi. Zarfın içinden mektubu titreyen ellerle çıkardı ve okumaya başladı :" Sevdiğim, bugün sevdamızın altıncı yılı. Seni hep sevdim. Seninle ayrılmak zorunda kaldığımızdan beri, bir kalbe iki sevginin sığmayacağını bildiğimden ne birini sevdim ne de evlendim. Her günüm çile ve azapla geçti. Hergün sana şiirler yazdım, hergün şiirlerimi okudum ve hergün ağladım. Tam beş yıl boyunca hergün yazdım, okudum, ağladım. Birgün önüme bir fırsat çıktı. Bu fırsatı reddedip kendime daha fazla haksızlık edemezdim. Belki seni unuturum diye senden çok uzaklara gittim. Ama şimdi seni daha çok özlüyorum. Her gece yanına geliyorum o masum yüzünü okşuyor yanaklarına öpücükler konduruyorum, sen uyanıyorsun benim geldiğimi anladığını sanıyorum ama sen o tatlı uykuna geri dönüyorsun. Sevdiğim hep ben geldim senin yanına artık sen gel olurmu. Kırmızı güllerimize iyi bak. Ve artık unutma içinde seni senden daha çok seven bir kalbin var artık. Ona iyi bak olurmu. Kırmızı güllere ve kalbimize iyi bak. Seni yanıma gelene kadar bekleyeceğim sevdiğim Hoşçakal..."